Ekim 2003

-
Aa
+
a
a
a

"Filistinliler’e karşı uygulanan sokağa çıkma yasakları, kent ve kasabaların yeniden işgal edilmesi, seyahat özgürlüğünün kısıtlanması İsrail için daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu politikalar İsrail'e karşı nefreti arttırıp terorist grupları güçlendiriyor." 

General Moşe "Boogie" Yaalon, İsrail Genelkurmay Başkanı. (İsrail medyasına yaptığı açıklamadan)

Ekim ayında, Irak’a Türk askeri gönderilmesi konusu gündemin ilk maddesiydi. Cumhurbaşkanı Sezer, TBMM Genel Kurul açılışında, ABD’nin 11 bin asker talebi üzerine, kararın Meclis’e ait olduğunu söylüyor, Başbakan Erdoğan da 10 ilâ 15 gün içinde karara varmak isteğini dile getiriyordu.

Irak’a asker gönderilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi, Meclis’te 183’e karşılık 358 oyla kabul edildi. 543 milletvekilinin katıldığı oylamada, 2 milletvekili çekimser kalmıştı. Süresi 1 yıl olarak belirlenen tezkerede, Irak’a asker göndermenin zamanı, kapsamı ve sınırını, Hükûmet’in belirleyeceği vurgulanıyordu. Meclis’in kararı Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya’da sivil toplum kuruluşları tarafından protesto ediliyordu. 1Mart’ta TBMM’nin Türkiye kamuoyunun beklentisi doğrultusunda tezkereyi reddetmesi ile dünya çapında prestij kazanan, hatta Avrupa’da saygın yazar ve tarihçiler tarafından “dünyaya verilen demokrasi dersi” diye nitelenen bu kararın, ABD talepleri karşısında tersine çevrilmesinin olumsuz yankıları dile getiriliyordu. Görüşmeler sürerken Irak Geçici Hükûmet Konseyi’nin Türk askeri gönderilmesini istemediği haberi gelmiş, ancak daha sonra konsey sözcüsü, bu ifadeleri, Türk askeri konusunda endişeleri olduğu şeklinde değiştirmişti. Bu açıklamanın ardından, Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani de söz alıyor ve Geçici Hükûmet Konseyi’nin yabancı askere karşı olduğuna ‘oybirliği’yle karar verildiğini belirtiyordu. Irak’taki Amerikalı sivil yönetici Paul Bremer, Türk askerine karşı çıkan Irak Geçici Hükümet Konseyi’ni ikna edememişti. Öte yandan, Kürt parlamentosu da Irak’a Türk askeri gönderilmesine karşı çıkıyordu.

O günlerde, Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliği önünde bomba yüklü bir araç infilak etmiş, ikisi büyükelçilik çalışanı, 8 kişi yaralanmıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer, Meclis’e izin verilmesinin, bu kararın uygulanacağı anlamına gelmediğini söylerken Amerika’nın Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, “Türk askeri Irak’a gitmeyebilir,” diye bir açıklama yaptı. Ardından, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de, askerin Irak’a gitmesi konusunda, Amerika’nın önce “gecikmeyin” dediğini, şimdi de kendi içinde tereddüt yaşadığını dile getirmişti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Amerikalılar ile yazışmalar olduğunu belirterek, “beklemedeyiz” diyordu. Nihayet, Cumhurbaşkanı Sezer de, “Türk askeri gitmeyecek gibi görünüyor,” ifadesini kullanmıştı.Ve Türk askeri Irak’a gitmedi. ABD isteği doğrultusunda çıkan karar, gene ABD isteği doğrultusunda “askıya alınmış” oldu. ABD, Irak’ın kaotik ortamında Türkiye’den aceleyle talepte bulunmuş, ancak daha sonra Geçici Hükûmet içindeki Kürt temsilcileri ikna edememişti. Ortam sahiden kaotikti; Bağdat’ta, Amerika’nın Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz’in de kaldığı, El Reşit oteline, roketli saldırı düzenlenmişti. Wolfowitz kaldığı odanın bir alt katındaki odayı vuran saldırıdan yara almadan kurtulurken 1 Amerikalı albay ölmüş, 15 kişi de yaralanmıştı. O günlerde, ABD’nin hazırladığı Irak karar taslağı, BM Güvenlik Konseyi’ni memnun etmemişti. Fransa, Almanya ve Rusya, işgalin nasıl sona ereceği konusunda daha açık ifadeler bulunmasını istiyorlardı. Başkan Bush’un seçim kampanyasına yardımda bulunmuş, 70’ten fazla şirketin, Irak ve Afganistan’da yaklaşık 8 milyar dolarlık ihale kazandığı da o günlerde ortaya çıkıyordu.

Amerika’nın en büyük eyaleti California’da, eyalet tarihinin gördüğü en büyük orman yangınları 240 bin hektarlık alanı yok ederken eyaletin valilik seçimlerini, Hollywood aktörlerinden Arnold Schwartzeneger kazandı. Aynı günlerde İran, Atom Enerjisi Kurumu’yla yapmayı kabul ettiği işbirliği çerçevesinde, son 30 yıl içindeki nükleer faaliyetine ilişkin belgeleri kuruma ileteceğini açıklıyordu. Kuzey Kore ise Yong-byon’daki nükleer santralinde çalışmasını sürdürüyor; uzmanlar Kuzey Kore’nin elinde 6 nükleer bomba yapımına yetecek kadar plutonyum bulunduğunu tahmin ediyorlardı.

O günlerde İsrail, Suriye’nin başkenti Şam’a 20 kilometre uzaklıkta bulunan ve İslami Cihad’a ait olduğunu iddia ettiği bir kampı vurdu. Saldırı üzerine BM Güvenlik Konseyi toplanmış ve bunun kabul edilemez bir eylem olduğunu belirtmişlerdi. Başkan Bush ise İsrail’in yaptığının, kendisini savunma hakkı çerçevesinde gerekli olduğunu ileri sürüyordu. İsrail, Suriye’nin militan örgütlere karşı eyleme geçmemesi halinde başka saldırıların da hedefi olabileceğini söylüyor ve bir yandan da Batı Şeria’daki güvenlik duvarının inşasını sürdürüyordu.

Ekim ayında, Çeçenistan’da ve Azerbaycan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı. Çeçenistan’da Rusya’nın gözetiminde yapılan seçimi, Kremlin’in desteklediği aday Ahmet Kadirov, oyların yüzde 80’ini alarak kazanmıştı, ama yabancı gözlemciler seçimlerin adaletinden şüpheliydi. Âzerbaycan’ın başkenti Bakü’deyse, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından başlayan protestolar sırasında ölenler oluyor, muhalefet partileri başbakan İlham Aliyev’in kazandığı seçimlerde yolsuzluk yapıldığını öne sürüyor, uluslararası gözlem kuruluşları da bu bulguları doğruluyordu.

Çin’de çok hayırlı bir gelişme vardı: İlk insanlı uzay aracı Şenzu-5 fırlatılmış bulunuyordu. ‘Astronot’ ve ‘kozmonot’ sözcüklerinden sonra artık ‘taykonot’ sözcüğünü de bellememiz gerekecekti.

Ekim biterken İstanbul Burgazada’da çıkan yangının sabotaj olduğu anlaşılıyor, ‘Bilgi Edinme Hakkı Yasa Tasarısı’ kamuda şeffaflık getirmesi ümidiyle Meclis Genel Kurulu’nda kabul ediliyor ve Cumhuriyet Bayramı’nda ‘resepsiyon krizi’ patlak veriyordu: 29 Ekim’de Çankaya Köşkü’nde verilecek resepsiyon için AKP milletvekillerine gönderilen davetiyelerde eşlerinin çağrılı olmadıkları ortaya çıktı. Meclis Başkanı Bülent Arınç, resepsiyona eşleriyle davet edilmeyen milletvekillerinin infial halinde olduğunu söylüyordu. Resepsiyona, Başbakan Erdoğan ile Bakanlar Kurulu üyeleri katılmış, ancak AKP’li milletvekilleri ile parti yönetimi katılmamıştı.

Cumhurbaşkanı Sezer ise konuyla ilgili sorularda, Cumhuriyet’in laik niteliklerine yönelik olumsuz tavırlardan söz etmeyi tercih ediyordu.